Irak’ın işgalinin ardından statüsü tayin edilmeyen Kerkük üzerindeki hesaplar son zamanlarda artmaya başladı.
Mesele Ortadoğu’nun genel sorunlarıyla o kadar iç içe geçmiş bir haldedir ki Kerkük üzerinde olan biten doğru okunursa, Ortadoğu’da hayata geçirilmek istenilen hesabın ne olduğu, neyi amaçladığı da anlaşılabilir.
2003 yılındaki işgalin ardından oluşturulan Irak anayasasında Kerkük’ün statüsü belirlenmemiş olsa da, Barzani yönetiminin Kerkük’e olan ilgisi aradan geçen süre boyunca azalmamış, zengin petrol yataklarını barındırması sebebiyle Irak merkezi hükümeti de Kerkük üzerindeki tasarrufunu elden bırakmak istememiştir.
Zaman zaman Barzani idaresindeki bölgesel yönetimle, Irak merkezi hükümeti arasında petrol gelirlerinin paylaşımı konusu gündeme gelmiş ve aynı şekilde her iki kesim arasında Kerkük konusu restleşmelerin ana konularından birisi olmuştur.
Kadim bir Türk şehri olmasına ve şehirde yaşayan nüfusun ağırlıklı kısmının Türkmenlerden oluşmasına karşın, Irak’ın işgalinden beri sistemli ve planlı bir şekilde Kerkük’ün nüfus yapısıyla oynanmaya başlanmıştır.
Kerkük’ün Türk kimliğinin silinmesi için başta Barzani yönetimi olmak üzere Irak’taki pek çok çevrenin yoğun uğraşları ile öncelikle şehre ait tarihi tapu kayıtlarının silinmesine çalışıldı.
Buna paralel olarak işgal sonrası oluşan siyasi atmosferde Kerkük dışarıdan yoğun bir göç almaya başladı.
Sistemli göç politikasını uygulayansa daha çok Barzani oldu ve şehrin demografik yapısının da yine Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetim lehine değiştirilmesi sürecine girildi.
Buna karşın şehrin kadim sahipleri olan Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı bazı yerleşim birimlerinde yeni iskan planlamaları çerçevesinde yıkıma gidildi ve dolayısıyla çok sayıda Türkmen zorunlu olarak başka bölgelere göç etmek durumunda bırakıldı.
***
Aradan geçen zaman zarfında Barzani Erbil merkezli oluşumunu pekiştirirken, Celal Talabani’nin liderliğini yaptığı KYB ise Kerkük’te gücünü artırmaya başlamıştır.
Ancak her iki kesim de Kerkük’teki Türkmen ve Arap nüfusa karşı üstünlük elde edecekleri kendi nüfuslarını oluşturabilmek için ABD’nin de desteği ve teşvikiyle ortak hareket etmeye çalışmıştır.
2014 yılına gelindiğinde Musul’un IŞİD tarafından işgali sonrasında Kerkük’ten çekilmek durumunda kalan Irak merkezi hükümetinin boşluğunu Barzani’nin KDP’si ve Talabani’nin KYB’si doldurmak için yoğun gayret sarfetmiştir.
Dahası Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin içerisindeki iktidar mücadelesinde Kerkük’ün önemi artmış, IŞİD karşısında ABD ve batının askeri ve siyasi destek alarak kontrol ettiği toprakları Barzani genişletmeye koyulmuştur.
Bu koşullarda Barzani’ye rakip olan KYB, elini güçlendirebilmek adına Kerkük üzerindeki hakimiyetini korumak ve tamamıyla tesis etmek üzere harekete geçmiş, hatta bu ölçüde Barzani yönetimine rakip olan bir başka siyasal oluşum GORAN ile siyasi beraberlik yürüttüğü gibi PKK’lı teröristlerin Kerkük’e gelmesine olanak sağlayarak askeri gücünü pekiştirmeye çalışmıştır.
Dolayısıyla Kerkük’ün nüfus oyunlarıyla başlatılan asli yapısının değiştirilmesi süreci şimdilerde siyasi yollardan ve oldubittilerle Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetime eklemlendirilmesi çabasına evirilmeye başlamıştır.
Kuşkusuz ki bunca olan bitenin yerel seviyede gerçekleşen hareketliliğine ilave olarak ABD ve İran’ın Irak üzerindeki hedef ve projeleri açısından Kerkük’ün taşıdığı anlam da malumdur.
Neticede geride bıraktığımız günlerde Talabani’nin siyasi partisine yakın olan Kerkük valisinin talebi üzerine Kerkük İl Meclisinde bulunan Kürtlerin onayıyla, Kerkük’teki resmi kurumlara Irak bayrağı ile beraber bölgesel yönetimin paçavrasının asılması kararı alınmıştır.
***
Türkmenlerin ve Arapların boykot ederek katılmadığı toplantı sonrası alınan bu karar, Kerkük’te yapılmak istenilen tek taraflı hesapların nihai aşamaya doğru götürülmeye çalışıldığını göstermiştir.
Bu durumun kabulü mümkün değildir.
Kerkük Türklüğünün de yaşananlar karşısında sesiz kalmasının beklenmesi mümkün olmayacağı gibi Türkiye’nin de orada bulunan soydaşlarımızın haklılığını ve hukuklarını koruyup kollama sorumluluğu vardır.
Bayrak hadisesi son zamanlarda özellikle Barzani’nin Türkiye’ye yaptığı ziyarette gündeme gelmişken AKP iktidarının Irak anayasasına aykırı olacak şekilde Barzani yönetiminin bayrağını havaalanına asması belli ki bazı çevreleri cesaretlendirmiştir.
Zira aynı bayrak bugün Kerkük’te resmi bir sembol olarak kullanılmak istenmektedir.
Türkiye’de asılan bölgesel yönetime ait paçavrayı protokol kuralları çerçevesi şeklinde değerlendirmesine karşın, Dışişleri Bakanlığı’nın hatasını anlayarak Kerkük’te yaşanan son gelişmelerle ilgili Irak anayasasına atıf yapması ve Kerkük’te yaşananların gayri hukuki olduğunu vurgulaması olumlu olsa da geç kalınmış bir tavırdır.
Kerkük Türk’ün öz yurdudur.
Geçmişten günümüze kadar geçen süre içerisinde bu yerleşim yerinin kaderi daima Anadolu ile bir ve beraber olmuştur.
Bu yüzden bizim açımızdan Ankara hangi öneme sahipse Kerkük de aynı değerde ve önemdedir.
Mühim olan bu gerçeği devleti idare etme sorumluluğu taşıyanların görmesi, Irak politikasını Türkmen varlığı ve gerçeğini görmeyerek tümüyle Barzani’ye endeksleyen yanlışlıktan bir an evvel dönülmesidir.
Kerkük şimdilerde birileri için zengin petrol yatakları dolayısıyla ya da inşa edilmesi hesap edilen enerji nakil hatlarında son derece stratejik konumda bulunmasıyla anlamlandırılsa da, Türkiye açısından önemi bunların hepsinden daha fazladır.
Kerkük vatandır ve vatan olmasının önemi bu ecdat yadigarı şehre karşı gösterilmesi gereken milli bir sorumluluktur.
Geen opmerkingen:
Een reactie posten